Futbol kulüplerinde eskiden bir gelenek vardı. Kendilerine 10 sene veya daha fazla hizmet etmiş futbolcuları için jübile düzenlerlerdi.

Bu jübile maçının maddi amacın yanında manevi bir havası vardı. Taraftarın ve oyuncunun birbirine karşılıklı minnetini göstermesi ve vedalaşmasıydı. Taraftar sevdikleri futbolcuyu son kez izleyecek olmanın hüzünlü zevki için tribüne koşarlardı.

Jübile maçı başladıktan sonra daha önce anlaşılan bir dakikada hakem düdüğünü çalar ve diğer futbolcular jübile yapan futbolcuyu OMUZLARINA ALIP tribünleri turlarlar, seyirciye alkışlatırlardı.

Faal futbol hayatı biten, adına jübile yapılan futbolcu için artık YENİ BİR HAYAT başlardı.

***

Şimdi jübile maçları yapılmıyor. Çünkü futbolcular iyi para kazanıyorlar, ya da bir kulüpte uzun süre oynamıyorlar.

Yani, ‘jübile de jübile yaptı.’ Güzel bir gelenekte aramızdan ayrıldı. Jübile maçları ve omuzlarda taşınan futbolcular artık anılarda kaldı.

Sanki…

Son yıllarda dünya hayatından ayrılan ve YENİ BİR HAYATA başlayan mevta için yaptığımız CENAZE MERASİMLERİMİZDE jübile yapıyor gibi.

***

Eskiden camilerde kıldığımız namazdan sonra cenaze omuzlara alınır, mezarlığa kadar taşınırdı. Yol boyu herkes sala girer, bir iki adımda olsa bir omuz verirdi.

Cenaze ile karşılaşan insanlar ise oturduğu yerlerden ayağa kalkarak rahmetliye saygı gösterirlerdi; ya şimdi?...

Bazı cenazelerde görüyorum ki, yaratılmışların en şereflisi olan insanı, OMUZLARIMIZDA ve en YÜKSEKTE tutarak kabre götürmemiz, onlara SON DEFA göstermemiz gereken bu büyük HÜRMET ve SAYGI NİŞANINI esirger hale geldik sanki.

Bu dünya hayatını tamamlayan mevtalarımızı taşıma şeklimiz değişti. Bir çuvalı, bir dolabı taşır hale geldi.

***

Şimdi yukarıda ki satırlarda anlattığım gibi, imam önde cemaat arkada, cenazeyi camii önünden omuzlarımıza alıp, sıra ile değişerek mezarlığa gidelim mevtayı eskiden olduğu gibi uğurlayalım diyemeyiz.

Ama…

Hiç olmaz ise mezarlığa kadar arabanın içinde gelen mevtayı, giriş kapısından defnedileceği mezar yerine kadar omuzlarımızda ve en yüksekte taşımanın hem dini hem de insani bir görev olduğunu bilmeliyiz.

***

Akıllının biri, Nasreddin Hoca'ya sorar; Bir cenaze töreninde tabutun neresinde durayım. Sağında mı, solunda mı, önünde mi yoksa arkasında mı?’
Hoca gülümser ve der ki; ‘Mübarek, tabutun içinde olma da neresinde olursan ol’

Demem o ki; tabutun içindeki zaten gitti, onun için ne omuzlarda, ne de bir sandık gibi taşınması da bir şey ifade etmez.

Fakat…

‘Bugün bana ise yarın sanadır’ sözünden anlam çıkaran yaşayan bizler için çok şey ifade eder.

YENİ BİR HAYATIN yolcuları olarak, meçhul gemiye binip giden ve çıktıkları bu seferden dönmeyecek olan cenazelerimizi, layık olduğu şekilde OMUZLARIMIZDA taşımayı çok görmeyelim efendim.

Bu güzel geleneğimizi de gömmeyelim.