Geçen haftadan devam ediyorum.
…/
Göreme Açık Hava Müzesi UNESCO Kültür Mirası listesinde bulunuyor. Müze deyince küçük bir yer olarak düşünmeyin, çok geniş bir alanı kaplıyor. Kimbilir ne hayatlar ve olaylar yaşandı buralarda. Bunlardan biri de Rahibeler Manastırı. Manastır girişinde bir tanıtım yazısı var ve o zamanki din adamlarının yaşam biçimini şöyle anlatıyor:
“Kapadokya bölgesinde tek başına bir inziva yaşamı benimsemiş kişiler, manastır ve kiliselerden bağımsız olmalarına karşın önemli bir sosyal topluluktu. Bu kişiler gereksinimlerini karşılamak için bile çalışmazlar, ihtiyaçlarını kendilerine saygı duyan halktan, ya da manastırlardan giderirlerdi. Günlük ibadetler, bir vaizin nezaretinde gerçekleştirilirdi. Bu yapılardaki Hristiyanlar, Mısır ve Suriye’deki gruplar gibi ayrıcalıklı değildi. Her şey paylaşılır, halktan kopukluk yaratacak farklılıklar yaşanmazdı.”
Buradan 1984 yılından beri UNESCO Kültür Mirası listesinde olan ve Nevşehir’e 20 km. uzaklıktaki Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne geldik. 1964 yılında ziyarete açılan ve Müze kartla girdiğimiz Kaymaklı Yeraltı Şehri’ni görünce insanların buralarda nasıl yaşadıklarını düşünerek hayretler içinde kaldık. Kaymaklı Yeraltı Şehri, aşağıya doğru 8 katlı ve oldukça büyük bir yer. Biz sadece 4 katını gezebildik .
Kapadokya’da irili ufaklı onbir yeraltı şehri bulunuyormuş. Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak, Mucur, Örenteoe, Gümüşkent, Tatlarin, Ovaören ve Gökçetoprak en bilinen yer altı şehirleri. Daha önce Nevşehir’e 30 km. mesafede bulunan Derinkuyu Yeraltı Şehrini gezmiştim; yerin onlarca metre altına inen yolları çok dar ve ismi gibi de çok derinlere kadar iniyor, en sonunda da küçük bir göl var. Derinkuyu 1963 yılında keşfedilmiş ve bir bölümü temizlenerek 1967 yılında ziyarete açılmış.
Arkeologlar, yeraltı şehirlerinin günümüzden 2.700 yıl önce M.Ö. 700’lü yıllarda yapıldığıni tahmin ediyorlar. Ayrıca yeraltı şehirlerinin, Hititler döneminden itibaren kullanılmaya başlandığı düşünülüyor. Yeraltı şehirleri, yumuşak tüf kayalarının aşağıya doğru yerin altına oyularak inşa edilmişler. İçinde Pagan şapeller, ambarlar, oturma bölümleri, şarap bölümleri, ahırlar ve havalandırma tünelleri var. Bu bölmelerden birbirine geçilen odalar da bulunuyor. Hatta yeraltı şehirleri ile yöredeki evler arasında gizli geçitlerle bağlantılarının olduğu da söyleniyor. Yeraltı şehirlerinin hala gizemi ve tarihi tam olarak çözülememiş. Araştırmalar yapıldıkça yeni bilgiler ortaya çıkacak tabi.
İnsanlar, soğuktan, sıcaktan, savaşlardan korunmak amacıyla buralarda yaşamışlar. Erken Hristiyanlık döneminde de savaşlarda sığınak olarak kullanmışlar. Çocuk, yaşlı ve kadınları korumak amacıyla, içeriye gerilememesi için değirmen taşına benzeyen taştan yuvarlak kilit taşı koymuşlar.
Fırat Bey, Kaymaklı Yeraltı Şehrini dar geçitlerden geçerek gezerken, “Dönemi algılarken, dönemin şartlarını düşünmek lazım.” dedi. Gerçekten de bugünkü yaşam şartlarımızla düşününce, bu yeraltı şehirlerinde yaşayabilmek imkansız gibi geliyor. Ayrıca insanların bu zor şartlar altında nasıl yaşadıklarına hayret ediyor insan.
Fırat Bey, tam da bu hayret verici yeraltı şehirleri ile ilgili ilginç tarihi bir hikaye anlattı. M.Ö. 431-M.Ö.354 yılları arasında yaşayan Sokrates’in öğrencisi Yunan filozof, tarihçi ve asker Ksenofon, Pers ordularında bulunmuş ve Anadolu’yu gezerken yazmış: “Bir yerden geçiyorduk, Yer altında insanların yaşadığını gördük.” diyerek O da şaşkınlığını ifade etmiş.
Yine UNESCO Kültür Mirası Listesinde yer alan ve Kapadokya’nın simgesi olarak kabul edilen ve Nevşehir yolu üzerindeki Ürgüp’e 5 dakika mesafede bulunan Üç Güzeller’i ziyaret ettik. Yolun kenarında otobüs ve araçlar için otopark yapılmış. Daha önce bu park yoktu, yolun kenarında durup, Üç Güzeller seyrediliyordu. Şimdi ayrıca ahşaptan yürüyüş yolu ve bir de seyir terası yapmışlar. Buradan Üç güzeller ücretsiz seyrediliyor ve fotoğraf çekebiliyorsunuz.
Üç Güzeller’de, iki büyük ve bir küçük peri bacası var. Anne, baba ve çocuk olarak tasvir ediliyor En çok ziyaret edilen yerlerden biri; her yıl 2 milyon turist ziyaret ediyormuş. Üç Güzeller’in arka manzarasında Erciyes Dağı çok güzel görünüyor. Özellikle güneşin batışındaki manzarası harika. Kapadokya’da çok peri bacası var, ancak bunlar farklı. Şapkaları eğik ve yıllardır her an düşecekmiş gibi duruyorlar.
Üç Güzeller hakkında çeşitli efsaneler var. İnternette Voyelo.com’dan aldığım bir hikaye şöyle:
“Geçmiş zaman olur ki, Kapadokya’da kralın güzel kızı bir çobana sevdalanır. Kralın tüm engellemelerine rağmen güzel prenses çobana gizlice kaçar ve evlenirler. Gel zaman git zaman prensesle çobanın bir çocuğu olur ve kralın küs kalbini bu güzel torunun yumuşatacağını düşünüp düşerler yollara. Fakat kralın öfkesi öyle büyük, kini öyle zalimdir ki, sarayın kapısından girmeden askerleri salar üzerlerine! Yakalanırlarsa öleceklerini bilen prenses o anda Allah’a çok içten bir yakarışta bulunur. “Allah’ım yüceliğinle bir mucize göster, bizi bu eziyetten kurtar!” Allah prensesin duasını kabul eder ve hepsini taşa dönüştürür. Efsaneye göre en önde duran taş çoban, ortadaki çocuk, arkadaki ise prensesin taşa çevrilen bedenidir.”
…/.
Haftaya devam edeceğim.