Yüz üç yaşına giren cumhuriyetimizin seksen sekiz yılını kesintisiz bir siyasi kavgayla geçirdik. 10 Kasım 1938 saat 9.05 te yani ATATÜRK’ün ebedi âleme intikal ettiği tarihten bu yana siyasi hayatımızın bir numaralı kavga sebebi ATATÜRK ve onun devrimlerine karşı siyasi iktidarların tavırları olmuştur. Hele de 1946 yılında ABD’nin zorlamasıyla çok partili demokratik sisteme geçtiğimiz günden, günümüze kadar aralıksız siyasi kavgaların bir numaralı sebebi budur.

CHP kendini cumhuriyetin kurucusu ve sahibi gibi kabul edip ATATÜRK’E, onun devrimlerine ve cumhuriyete sahip çıkmak adına kendi dışındaki siyasi partileri ve de siyasi iktidarları zor duruma sokmak, anti demokratik yollarla iş başından uzaklaştırmak ve ihtilallerin önünü açmak için kullandıkları artık açıkça ortaya çıkmış, yazılan kitaplarla bu gerçekler ortaya dökülmeye başlamıştır.

ATATÜRK’ÜN kurduğu Türkiye Cumhuriyetini kendi ifadesiyle muasır milletler seviyesine kavuşturmak, günümüzde sadeleştirilmiş Türkçeye göre çağdaş uluslar seviyesine ulaştırmak ifadesinde kendini bulan hedefi için yapılmış bütün hamlelere biz ATATÜRK DEVRİMLERİ diyoruz. Bu devrimler Türk milletini asırlardır çağdaşları arasındaki yarıştan koparan uygulamaları ortadan kaldırmak, Modern çağdaş ulus olmamızın önünü tıkayan uygulama ve kurumlara son vermek, çağdaş toplumlarla aramızdaki mesafeleri en kısa zamanda kapatarak çağdaşlaşmamızın önünü açan aydınlık uygulamaların tümünü içine almaktadır. ATATÜRK devrimlerinin temel hedefi de budur. Bu devrimler hukuk, eğitim, yönetim ve sosyal hayatı da içine alan büyük değişikliklerdir. Ayrıca çağdaş toplumlarda uygulanan bütün kurumlar da ithal edilerek aydınlık Türkiye’nin önü açılmış, toplumsal direnç kaynakları en uygun yollarla bertaraf edilmiştir. ATATÜRK devrimlerinin en büyüğü tartışmasız Türkiye Cumhuriyetini ulus devlet olarak kurması, Türklük üzerine örtülmüş şalı kaldırarak TÜRK ULUSUNU yeniden tarih sahnesine sürmüş olmasıdır.

ATATÜRK’KÜN bu büyük devrimi bütün devrimlerinin bilinen fakat görülmeyen kavga sebebidir ve bu kavga ebedi âleme intikal ettiği 10 Kasım 1938 saat 9.05 ten itibaren başlamış, günümüze kadar aralıksız devam etmiştir. Bu kavgayı başlatan, acımasızca siyasi rakiplerini siyasetten yok etmek için kullanan CHP’ si, ve onun Türk ulusu tarafından kendilerine hiçbir seçimde iktidar yetkisi verilmeyen, devleti yönetme ihtirası için demokrasi dışı yollara bile tevessül etmekten çekinmeyen kadrolarıdır.

Yukarıda değinildiği gibi ATATÜRK devrimlerinin amacı bellidir. Bu amacın uygulamada görülen üç ana hedefi vardır. Gerekçenin ilki ve en önemlisi ulusçuluk (Türkçülük)tur. Cumhuriyet, Türk ulusuna dayalı ulus devlet olarak kurulmuştur. CHP’nin altı okundaki ulusçuluk (milliyetçilik) ilkesinin esası budur. Diğer ilkeler bu ilkenin gerçekleşmesi için yardımcı argümanlardır. İkinci hedef çağdaşlaşma, üçüncü hedef ise tam bağımsızlıktır. Gerek ekonomik, gerek sanayi ve gerekse savunmanda dışa bağımlılığın ulusa ve devlete getirdiği ağır faturalar yaşanılarak görülmüş, bizi yok olma noktasına getiren bu yaprak bir daha denenmemek üzere kapanmıştır.

Devletimizin kurucusu ATATÜRK hayatta iken bu ilkelere tavizsiz uyulmuş, yeni nesillerin bu ilkelere uygun yetişmesi için müfredatlar düzenlenmiştir. Türk Dili ve Türk Tarihi esas alınarak eğitimin mihveri oluşturulmuş, On yılda on beş milyon her yaştan insan bu hedefler doğrultusunda yetiştirilmiştir. Sanayinin temelleri atılmış, hızlı bir fabrikalaşma başlatılmıştır. Genç Cumhuriyet şeker fabrikaları, bez fabrikaları, silah fabrikaları, demir çelik fabrikaları ve uçak fabrikalarıyla donatılmaya başlanmış, başta demir yolları olmak üzere ulaşım ağı ülkenin her yanını Başkent Ankara’ya bağlama faaliyetleriyle hız kazanmıştır. Üç yanı denizlerle çevrili ülkemizin deniz işletmeciliği yabancı inhisarlardan kurtarılarak limanlarımız millileştirilmiş, Türk bayraklı gemiler denizlerimizin yeni sahibi olduğumuzu şanlı bayraklarıyla dünya âleme göstermişlerdir. Bunun yanında “Yurtta sulh, Dünyada sulh” ilkesiyle ülkemiz bir barış adası haline getirilmiş, komşularımızla kurulan ittifaklar (Balkan Paktı, Bağdat Paktı) ulusumuzu yüz yıllardır hasret kaldığımız barışa ulaştırmıştır.

Hastalıkların her türlüsüyle üzerimize çöktüğü o dönemlerde millet verem, sıtma ve trahom gibi ölümcül hastalıkların pençesinde boğuşurken kurulan Veremle Savaş Derneği, Sıtmayla Savaş Derneği ve Trahomla savaş derneği ve kurulan laboratuvarlarla aşı üretilerek insanımızın bu ölümcül hastalıklara karşı direnci artırılmış ve bu hastalıklara karşı girişilen savaşlar kazanılmış, kökü kazınmıştır. Kurtuluş savaşından hemen sonra yapılan öğretmenler toplantısında yaptığı çok önemli konuşmada muzaffer komutan Mustafa Kemal ATATÜRK “Şu dünyaya bakın; çağına uyamamış milletlerin hepsi sömürge. Hiçbirinin istiklâli yok. Bugün can havliyle kurtulsak bile cehaleti yenemezsek, yine medeniyetin ayakları altında kalır, kurbanlık koyuna döneriz. Ey Türk milleti unutma; asıl savaş cehle karşı yapılan savaştır. Bilimin ışığında cehle açtığımız savaşı kazanmaya mecburuz” diyerek hedefi göstermiş, Okuma yazma seferberliği ve okullaşma çalışmalarıyla cehalete karşı açılan diğer bir büyük savaşla zafere ulaşılmıştır.

Savaştan hemen sonra kurtuluş savaşının muzaffer komutanlarının önemli bir kısmının muhalefetine rağmen cumhuriyet 29 Ekim 1923 günü ilan edilmiş, hemen sonunda devrimleriyle ulusun önünü tıkayan engelleri kaldırarak “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” şiarıyla topluma yeni bir yön ve yol tespit edilmiştir. Yeni açılan üniversiteler ile dünya ilim ve medeniyet yarışına ayak uydurulurken, yurt dışına gönderilen öğrencilerle bu yarışı hızlandırılmak istenmiş, ünlü bilim adamları ülkemize davet edilerek modern ilim hayatına hız kazandırılmıştır. Bir toplantıda ifade ettiği “yakın coğrafyalarda dili bir, dini bir ve soyu bir olan kardeşlerimiz vardır. Onlarla hissi bağlarımızı kuvvetlendirmeye çalışmalıyız” diyerek Türk Birliğinin siyasi temellerini işaret etmiş ve oralara bu Türklük inancını özümsemiş değerli öğretmenler gönderilmiştir. Çoğu geri dönemeyen bu öğretmenlerimiz yeni cumhuriyetimizin idealist şehit öncüleridir.

Milli birlik ve bütünlüğün sağlanmasında en büyük engel olan mezhepçilik laiklik ilkesiyle aşılmış; tarikat, tekke ve zaviyeler kapatılmış, toprak reformu hazırlıkları yapılmaya başlanılarak ağalık sistemine son verme çalışmalarının alt yapısı hızlandırılmıştır. Doğumu teşvik edici yasal düzenlemeler yapılarak memurlara verilen çocuk parası artırılmış, halktan alınan ve en ağır vergi olarak kabul edilen yol parası, altı çocuğu olan ailelerden alınmayarak çok çocukluluk teşvik edilmiş ve hızlı bir nüfuslanmanın önü açılmıştır.

Not: Bu seri yazıya devam edilecektir.